Merhaba,
‘Romantik Paris’ yazımın ilk bölümünde Paris için ulaşım, konaklama ve dikkat etmekte fayda olabilecek küçük tavsiyelerden bahsetmiştim. İkinci bölümde ise Paris’i gezmenin tadına varacaksınız.
Paris sanatsal ve turistik açıdan gezmekle bitmeyecek bir şehir. Bu sebeple gezmek için planladığınız yerlerin bazılarından vazgeçmeniz gerekebilir ancak süre kısa olsa bile Paris’in güzelliklerine varacağınıza eminim.
Eğer siz de benim gibi Paris için 4-5 gün ayırdıysanız, güzel bir gezi planınız oluşacak demektir. Kısa zaman içerisinde görebileceğim kadar çok yer görmeyi hedefleyerek Paris gezimi dolu dolu geçirmeye gayret gösterdim.
Paris’te Turistik Duraklar
- Notre Dame Katedrali
- Ile de la Cite
- Saint Michel
- Eyfel Kulesi
- Champs Elysees (Şanzelize)
- Petit-Palais
- Concorde Meydanı
- Rue Mouffetard
- Louvre Müzesi
- La Defense Noel Pazarı
- Opera Binası
- Passage Jouffroy – Passage Panoramas
- Montmarte
- Ressamlar Tepesi (Place du Tertre)
- Sacre Coreur
- Jardin du Luxemburg (Lüksemburg Bahçesi)
- Le Centre Pompidou – Le Marais
Notre Dame Katedrali
Paris’te ilk turistik durağımız otelimize de çok yakın olan Notre Dame Katedrali‘ydi. Bu ihtişamlı katolik katedral, Seine Nehri‘nin kıyısında muhteşem bir fransız gotik mimarisine sahiptir. Katedral, Seine Nehri üzerinde olan ‘Ile De La Cite‘ isimli adada bulunuyor. Yapımına 12. yüzyılda başlanmış ve yaklaşık 200 yıl kadar sürmüş. İsmi Meryem Ana’ya ithaf edilmiş. Katedral içerisinde ‘Bakire ve Çocuk Heykeli’, hazine ve oymalı koro bölümü bulunuyor. Bunların haricinde gözlerimi alamadığım gül pencereleri var ki, o pencereler kalpleri bambaşka güzelliklere açıyor.

İçi gibi dış görüntüsü de oldukça ihtişamlı bu katedralin Seine Nehri kıyısında öyle güzel bir görüntüsü var ki hayran olmamak elde değil.
Güzel bir güneşin olduğu günde giderseniz bol bol dışarıdan seyretmeyi ve bu sayede huzura kavuşmaya müsaade etmeyi unutmayın.

Bu arada görkemli Notre Dame Katedraline girmenin ücreti yok. Kuleye çıkmak isterseniz de bilet ücreti 10 Euro.
Notre Dame Katedrali’ne birçok metro hattıyla ulaşabilirsiniz. 4 numaralı metro hattının Saint Michel, Cite, Chatelet durakları, RER B ve RER C banliyö hatlarının St-Michel Notre Dame durağı ile ulaşabilirsiniz. Bunlar en bilindik olanlar. Bunların haricinde 1, 7, 8, 11, 14 numaralı metro hatlarının da ‘Chatelet‘ durağı uygun olacaktır.
DİKKAT! 15 Nisan 2019’da çıkan talihsiz yangın sonucu Notre Dame Katedrali çok büyük zarar gördü. Bu vahim yangın sırasında katedralin kulesinin yıkıldığı ve çatısının çöktüğü belirtildi. Yoğun çalışmalar sonucu ana binanın kurtarıldığı duyuruldu. Yangının çıkış sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte, yapılan onarım çalışmalarıyla bağlantılı olabileceği belirtildi. Gotik mimarisinin göz alıcı güzelliğine sahip bu tarihi değerin bu şekilde yok olması pek çok kişiyi yasa boğdu. Daha önce gidip görme şansına sahip olmak güzel fakat içinde büyük keyif alarak gezip dolaştığım bu yapının tarihte yok oluşuna şahitlik etmek herkes gibi beni de çok üzdü.

Ile De La Cite

Ile De La Cite, Seine Nehri üzerinde bulunan bir ada. Ama öyle aklınıza uzakta bir yer gelmesin, güzel bir yaya yolu ile Seine Nehrinin üzerinden muhteşem manzarayı izleyerek hemencecik geçiliyor.
İlk gün daha henüz Paris’i keşfetmemişken kendimi burada buldum. Paris sokakları, restoranları tıpkı aklımda kurduğum gibi romantik ve estetik. Vaktiniz varsa ve hava şartları uygunsa burayı baştan sona yürüyerek gezmenizi tavsiye ederim. Bilmediğim şehirlerde böyle sokaklarda gezinmeye bayılırım. Kafeler, restoranlar, hediyelik eşya satan küçük dükkanlar…
Burayı cazip kılan simgelerden biri de elbette Notre Dame Katedrali. Turistlerin çok yoğun ilgi gösterdiği bu katedrale geldiğinizde Ile De La Cite’yi keşfetmeden ayrılmayın.
Saint Michel

Saint Michel, restoranları ve çeşmesiyle ünlü bir yer. Bu çeşmenin yeri oldukça ilginç. Bu görkemli çeşme, Saint Michel meydanında bir binanın yan cephesine 1860 yılında yapılmış. Bu bölge oldukça turist alan bir yer. Notre Dame Katedrali, Lüksemburg Bahçesi ve Pantheon’a yakınlığı sebebiyle de bir anlamda buluşma noktası.
Saint Michel’de epey fazla restoran bulunuyor, fiyatları da makul. Hangi restoranda ne yiyeceğinize karar vermek oldukça zor. Böyle yerlerin çok turistik olması sebebiyle kalitenin düşük olduğu izlenimine kapılırım. Bu yüzden Paris’teki ilk yemeğimizi şansa bırakmamak için daha önce blogunu incelediğim Pariste.Net‘in tavsiyesi olan Le Chalet Saint Michel‘e gittik.

Paris’e giderseniz bir yemeğinizi buraya saklayın derim. Bir kaç yemeğini deneme şansım oldu, hepsi çok lezzetliydi. Hatta aklım diğer masalara giden tabaklarda da kaldı. Restoran içi rustik bir tasarıma sahip. Her yer ahşap eşyalar ve figürler ile kaplı. Loş sarı ışıklar, güzel geyik kafaları, muhteşem kokular bu restoranı çok çekici kılıyor. Soğan çorbasının ve Le Chalet salatasının sonuna kadar arkasındayım. Ardından balık ve tatlı yedim. Bunlar da çok çok güzeldi.
Diğer masalara giden Raclet olduğunu düşündüğüm peynir ve peyniri masada eritmek için hazırlanmış ısı düzeneğinde gözüm kaldı. O da çok güzel görünüyordu. Restoranlarda genellikle “set menü” ler ile karşılaştım. Yani başlangıç, ana yemek ve tatlıdan oluşan çeşitli menüler var. Seçtiğiniz menüye göre de fiyat artıyor veya azalıyor. Ben 15 Euro olan menüden aldım. Fazlasıyla doyurucu ve lezzetliydi.
Saint Michel’e 4 numaralı metro hattının Saint Michel durağında inerek varabileceğiniz gibi Notre Dame Katedrali yakınlarındaysanız yürüyerek de kolayca ulaşabilirsiniz.
Eyfel Kulesi
Gelelim Paris’in simgesi olan Eyfel Kulesi’ne. Açıkçası bu konuda biraz sitemliyim. Çünkü bizim orada bulunduğumuz günlerde Paris’te hava kapalı, sisli ve buz gibiydi. Sadece Paris’e indiğimiz gün güneş vardı, onu son görüşümüz olduğunu bilemedim. Paris’teki ilk sabahımızda kalkıp Eyfel Kulesi’ne koştuk. Annem Eyfel’in tepesine çıkmakta çok hevesliydi, erkenden gidip çok sıra beklemek zorunda kalmamak için sabah ilk durağımız olarak burayı belirlemiştim. Fakat kulenin dibine kadar gittikten sonra ancak ilk iki katını görebildik diyebilirim.
Hava o kadar sisliydi ki kulenin yukarısına çıkmak için bekleyen kimsecikler yoktu. Sıra bekleyen belki on kişi vardır. Zaten yukarıya çıksak bile manzara seyretmek keyfi yapamayacağımız için biz de sıraya girmeyenlerden olduk. Bu durum biraz üzücü olsa da diğer günler şansımızın daha yaver gidebileceğini düşünerek biraz da olsa görünebilen Eyfel’in fotoğraflarını çekerek buradan ayrıldık. Buna rağmen Paris’e gelip Eyfel Kulesi’ni görmemek tabii ki olmaz. Bize kendini gösterdiği kadarıyla bile bize Paris’te olduğumuzu yeterince hissettirdi.

Hava o kadar sisliydi ki kulenin yukarısına çıkmak için bekleyen kimsecikler yoktu. Sıra bekleyen belki on kişi vardır. Zaten yukarıya çıksak bile manzara keyfi yapamayacağımız için biz de sıraya girmeyenlerden olduk. Bu durum biraz üzücü olsa da diğer günler şansımızın yaver gidebileceğini düşünerek biraz da olsa görünebilen Eyfel’in fotoğraflarını çekerek buradan ayrıldık. Buna rağmen Paris’e gelip Eyfel Kulesi’ni görmemek tabii ki olmaz. Bize kendini gösterdiği kadarıyla bile bize Paris’te olduğumuzu yeterince hissettirdi.
Champs Elysees (Şanzelize)
Paris’e gittiğinizde not aldığınız popüler duraklardan biri tabii ki Şanzelize olacaktır. Bir de Noel’e yakın bir zamanda gidiyorsanız şanslısınız. Şanzelize’yi güzel ışıklarla süslüyorlar ve bu ihtişamlı süslemeler ultra lüks mağazalar ve restoranlar ile birleşince görkemli upuzuuun bir cadde ortaya çıkıyor.
Herkesin tavsiye edeceği gibi Arc de Triomphe (Zafer Anıtı)’den Concorde Meydanı’na kadar uzanan uzun Şanzelize’yi yürüyerek keyfini çıkarın.
Belki bir yerde güzel bir kahve veya şarap içerek soluklanmak istersiniz. Şanzelize’ye ilk gittiğimizde sabah olduğu için güzel bir yer seçip kruvasan ve kahve ile güne başlamıştık. Oturduğumuz yerin adı, Maison Pradier‘di. Yediklerimiz gayet lezzetliydi, oturma alanı ise genellikle çalışma alanı olarak da kullanıldığı için sakin bir ortam vardı.
Petit-Palais
Paris’e gitmeden gidilebilecek yerleri araştırırken Petit-Palais’i gördüm ve not ettim. Çok fazla sitede yazmadığı için son sıralara almıştım, vakit kalırsa gidecektim. Fakat konum itibariyle epey güzel bir yerde olduğu için Şanzelize’de Concorde Meydanı’na yürürken önünden geçtiğimiz bu müzeyi atlamak istemedim.

Burası bir sanat müzesi olarak 1900’de Charles Girault tarafından inşa edilmiş. Grand Palais’in (büyük saray) tam karşısındadır. Petit-Palais adından da anlaşılacağı gibi küçük bir saraydır. Fakat isminde ‘küçük‘ sözcüğünün geçmesi sizi yanıltmasın öyle pek küçük değil. Ama karşısında bulunan Grand Palais’e göre değerlendirirsek onun karşısında tabii ki küçük kalıyor. Petit Palais geçici ve sürekli sergilere ev sahipliği yapıyor. Burada antik çağdan başlayıp 20. yüzyıla kadar resim, heykel ve birçok sanat objesi sergileniyor.
Petit Palais’in çok güzel bir bahçesi var, avlu gibi diyebilirim sanırım. Bahçenin yan tarafında bulunan kafeteryadan bir şeyler alıp burada dışarıdaki küçük masalarda oturarak dinlenmek ve bu bahçeyi gözlemlemek güzel olacaktır.

Petit Palais Pazartesi ve resmi tatiller hariç her gün sabah 10’dan akşam 6’ya kadar açık. Bu güzel sergi alanına giriş ücretsiz. Biletli sergiler de oluyor, gitmek isterseniz buradan daha detaylı inceleyebilirsiniz.
Concorde Meydanı

Concorde Meydanı, Fransa’nın ikinci en büyük, Paris’in ise en büyük meydanı olarak biliniyor. Meydanın ortasında Mısır’dan getirildiği belirtilen dikilitaş (çalındığına dair bilgiler olsa da genel bilgi hediye edildiğine dair) ve kenarlarında da iki çeşme bulunuyor. Fransız Devrimi sırasında birçok kişinin idam edildiği bir meydan olarak tarihte üzüntülü anlara da tanıklık etmiş.
Oldukça geniş bir alanda bulunan meydandan Eyfel Kulesi’nin de çok ihtişamlı göründüğünü okumuştum fakat malum sisten dolayı ben öyle bir görüntü yakalayamadım. 🙂
Ayrıca bu meydanda aralıklarla çok büyük bir dönme dolap kuruluyormuş fakat 2018’de artık tamamen kaldırılmış.
Rue Mouffetard ♥
Otelimizin de çok yakın olduğu Rue Mouffetard’a bayıldım. Paris’e yerleşme fikrim olursa oturacağım yerin burası olacağından neredeyse eminim. Sokaklarının taşla döşendiği, restoranlarından şarap ve peynir kokuları gelen, her gün farklı bir pazar kurulan bu yer bu yazının adının neden ‘Romantik Paris‘ koyduğumu anlatıyor. Her gün bu sokaklarda avare avare dolaştım ve buraya her gün tekrar aşık oldum.

Rue Mouffetard’da dolaşırken uzun kuyruk olan bir krepçi görüp merakla yaklaştık. Güzel kokular ve muhteşem krepleri de görünce sıranın en sonuna geçip başladık beklemeye. Sıra çok hızlı olmasa da yavaş ilerlemediği için beklediğimizden kısa bir süre sonra sipariş verme sırası bize geldi. Annem ve kendim için iki farklı siparişi verdim ve bu sırada siparişimizi hazırlayan kişinin Türk olduğunu fark ettik ve başladık koyu sohbete. 🙂 Güzel sohbetin ardından kreplerimiz hazırlandı, bistro modeli masalara geçtik ve sonrası… Tarif etmek için sözcük seçmeye çalışırken bile hala ağzımı sulanıyor, acıkıyorum. Böyle güzel bir lezzet olamaz.
Paris’e gidecekseniz, gezeceğiniz duraklardan biri mutlaka Rue Mouffetard olsun ve burada Au P’tit Grec‘den dev krep yemeyi sakın atlamayın. Çalışanlardan Türk olana denk gelirseniz küçük bir indirim bile yapıyor. Ama zaten yediklerimiz Paris’e göre çok uygun fiyattaydı. 5-6 Euro’ya tıka basa doyup bir gün boyunca yemek yemeyeceğinize eminim. Ama yanınıza bol su alın, yedikten sonra epey susayacaksınız.
Türkiye’ye döneceğimiz gün buraya tekrar uğrayıp pazarını son kez gezdik, eve getirmek için peynir ve kruvasan aldık. Şarap çeşitleri de oldukça fazlaydı fakat ben havaalanından almayı tercih ettim.
Rue Mouffetard’a 7 numaralı metro hattının Place Monge durağında inerek ulaşabilirsiniz.

Louvre Müzesi
Louvre Müzesi, dünyanın en büyük sanat müzesi olarak geçmektedir. Aynı zamanda en çok ziyaret edilendir de. Tarih öncesi çağlardan başlayıp 21. yüzyıla uzanan yaklaşık 35000 adet sanat eseri sergilenmekte olduğu belirtiliyor. Her esere bir dakika ayıracak olduğumuzu ve günde ortalama 8 saat inceleyebileceğimizi düşünürsek, müzeyi yaklaşık 72 günde gezip tamamlamış olabiliriz. 🙂 Bir diğer taraftan eserleri detaylı inceleyebilmeniz için dolu bir sanat tarihi bilgisi ile donatılmış olmanız da gerekir. Hal böyleyken her turist Louvre Müzesi’ni belirli bir rotada gezebilir ancak müzenin herkeste bıraktığı izlenim bambaşkadır.

Gezerken bazı eserlerin önünde bir grup kimsenin toplanıp ders yaptıklarına tanık oldum. Bunun yanı sıra bazı eserlerin yanında da ressamların aynı eserleri çalıştıklarını gördüm. Paris, bütün yönleriyle bir sanat şehri, bu estetik yer mutlaka görülmeye değer.

Müze, oldukça da geniş bir alanda bulunuyor. Öyle ki, girişte yer alan Louvre Müzesi için yapılmış haritadan almazsanız işiniz oldukça zor. U şeklinde bir planı var ve bir uçtan bir uca gidebilmek büyük meziyet. Ama harita işi epey kolaylaştırıyor.
Louvre Müzesi’ne giriş biletini online veya müzeden alabilirsiniz. Çok sıra olduğu için genelde online bilet alınması tavsiye edilmiş. Ancak ben biletimi müzeden aldım. Sabah saatlerinde gittiğim için de olabilir hiç sıra beklemeden biletimi alabildim. Zaten oldukça fazla gişe var, bunun haricinde kioskların sayısı da epey fazla. sabah saatlerinde giderseniz çok beklemeden biletinizi alacağınızı düşünüyorum. Bilet fiyatı 15 Euro. Ekim ve Mart ayları arasında her ayın ilk Pazar günü ücretsizmiş. Seyahat planına uygun olursa iyi bir fırsat. 🙂
Louvre Müzesi’ne ulaşmak için 1 ve 7 numaralı metro hatlarının Palais Royal Musee du Louvre durağında inerek varabilirsiniz.
La Defense Noel Pazarı

Paris’e kasım ayının son haftasında gittik. Bu sebeple Noel pazarlarına denk gelip gelmeyeceğimiz konusunda endişeliydim. Bence Noel pazarları, Avrupa’nın kış soğuğunda seyahat etmek için büyük motivasyon kaynağı. 🙂
Bu yeni yıl ruhunu çok seviyorum. Her yer kış ve Noel temalı süslerle bezenmiş, müthiş sosis ve sıcak şarap kokuları yükselen, kış temalı müziklerin çaldığı ve insanların bu soğuk havayı sımsıcak bir ortama çevirdiği eğlenceli bir yer Noel pazarları. Yılda bir kez kurulması da özlemle birlikte heyecanlı bekleyişi ve mutluluğu da beraberinde getiriyor.
La Defense kurulan pazar da bütün bu beklentilerimi sonuna kadar karşıladı. Sosis ve şarap kokularının yanı sıra raclette (raclette ismindeki peynirlerini eritip küçük baget ekmeklerin içine doldurarak hazırlıyorlar) ve tartiflette (kremalı ve jambonlu patatesi küçük baget ekmeklerin içine doldurarak hazırlıyorlar) kokuları da inanılmaz cezbediciydi. Dayanamayıp her ikisinden de yedim. İmkanım olsa birer tane de cebime katıp evime getirirdim. 🙂

Karnımızı da doyurduktan sonra Noel için birbirinden özenle hazırlanmış harika dükkanlara ve stantlara daldık. Hediyelik arıyorsanız burada kendinizi kaybedebilirsiniz. Türkiye’ye döndüğünüzde de bu yeni yıl ruhunu yaşatmak istiyorsanız Noel Pazarı alacaklarınız için en uygun yer. Çok çeşitli süslemeler ve hediyelik eşyalar var.
La Defense’de kurulan bu Noel Pazarı’na gitmek için 1 numaralı metro hattının La Defense durağında inerek kolayca ulaşabilirsiniz.
Opera Binası
Bu görkemli Opera Binası (Palais Garnier veya Opera Garnier), 1875 yılında mimar Charles Garnier tarafından inşa edilmiş. Hikayesi ise şöyleymiş, 1858 yılında III. Napolyon ve eşinin eski opera binasını ziyaret etmeleri esnasında suikast düzenlenir. Napolyon ve eşi bu olaydan sağ kurtulur. Napolyon buraya yeni bir opera binası yapılmasına karar verir ve binayı kimin yapacağını belirlemek için bir yarışma düzenlenir. 171 mimarın içinden Charles Garnier seçilir. Böylelikle bu ihtişamlı Opera Binası Paris’in en gözde yerlerinden biri olmuş.

Metro istasyonundan dışarı çıkıp binayı gördüğümde büyülendim diyebilirim. İçerisi dışından da mükemmel. Fotoğraflardan zaten nasıl ışıl ışıl ve ihtişamlı olduğunu anlayacaksınız. Mümkün olan her yerde fotoğraf çeken ve çekilen onlarca kişi vardı. Her bir bölümü özenle tadını çıkararak gezdik. Gezintimiz binanın içerisinde çıkış kapısına yakın olan hediyelik eşya satılan bölüm ile sonlandı. Hediyelik bakıyorsanız narin ve estetik bir şeyler mutlaka bulabilirsiniz. Çocuklar için de ayrı süsler var. Hepsi de çok şirin görünüyordu ancak fiyatlar diğer yerlere göre biraz yüksek. Benim çok ilgimi çekecek ve vazgeçemeyeceğim bir şey bulmadığım için alışveriş etmedim.

Burada biletler, etkinlik ve ziyaret olarak ayrılıyor, gişede hangisini istediğinizi belirtebilirsiniz. Biz sadece ziyaret bileti aldık, opera meraklıları seyahat programından önce online bilet bakması sanırım daha iyi olacaktır.

Ulaşımı ise yine çok kolay. 3,7, ve 8 numaralı metro hatlarının Opera durağında inerseniz bina hemen karşınıza çıkacaktır.
Passage Jouffroy – Passage Panoramas

Pasajlar size de çok romantik gelmiyor mu? Bendeki izlenim hep romantik, biraz nostaljik. Eski zaman eşyalarını, mekanlarını, yemeklerini hep çok sevmişimdir. Duydum ki Paris’te de pasajlar oldukça fazlaymış. Ben de en az bir tanesini gezmek istediğim için ilk akla gelen tavsiyelerden olan Passage Jouffroy ve Passage Panoramas‘ı seçtim.
Burası Montmarte’a giderken uğrayabileceğiniz bir durak. Jouffroy Pasajı 1845’te, Panoramas Pasajı ise 1800’de inşa edilmiş. Bu iki pasajın aynı cadde üzerinde karşılıklı olması ikisini de görmek isteyenler için büyük şans. Çünkü ikisi de epey tarihi, nostaljik ve Paris’i yansıtıyor.

Burada bir çok kitap, hediyelik eşya, kurabiye, oyuncak satan dükkanların yanı sıra şirin kafeler ve hatta bir otel bile var. Özellikle çocuklara alışveriş için ideal bir pasaj. Tüm dükkanlara girip çıktım diyebilirim. Ama birbirinden çeşitli oyuncak dükkanları kalbimi çaldı. Çocuk olsam ayrılamazdım oradan. Pasajlar epey kalabalıktı, gezerken bu biraz zorladı. Ama Noel öncesi orada olduğumuz için her bir dükkanı süslemesi göz alıcıydı. Yeni yıl ruhunu seviyorum. 🙂
Montmarte
Montmarte, Paris’i gezenler için olmazsa olmaz bir durak. Pigalle metro istasyonundan çıkıp yürümeye başladık. Burası adım adım gezilebilecek bir yer. Tepede olması sebebiyle çıktığımız yokuşlar asla yormuyor. Çünkü etraf mükemmel. Dar sokaklar, sanat atölyeleri, butik pastaneler, alışveriş dükkanları ve daha birçoğunun en naif halini burada bulduk. Buralardan ilerleyerek her turist gibi biz de Ressamlar Tepesi‘ne ulaştık.

Ressamlar Tepesi (Place du Tertre)
Ressamlar Tepesi, harika bir yer. Büyükçe bir köy meydanı hayal edin. Meydanda onlarca ressam, tuval ve boyaları ile hazır ve nazır muhteşem çizimler yapıyorlar. Bir çok turist sandalyeye oturmuş portre çizdiriyorlardı.

Burada geçmişte dünyaca ünlü sanatçıların çalışmalar yapmış olması, stüdyolarının bulunması buranın enerjisini bambaşka etkiliyor. Meraklısı olanlar buraya kadar çıkmışken Ressamlar Tepesi’ne birkaç adım mesafede olan Salvador Dali‘nin heykel ve çizimlerine adanmış müzeyi ziyaret edebilirler.
Sacre Coreur
Sacre Coreur Kilisesi, Paris’in en ünlü kiliselerinden biri. İsmi, ‘Kutsanmış Kalp‘ anlamına geliyor. Kilisenin içi de dışı da oldukça görkemli.
Gitmeden okuduğum yazılarda, buranın gün batımına doğru ziyaret edilmesi tavsiye edilmişti. Bu öneriyi aklımda tutup öğleden sonra Montmarte tarafına çıkmıştık. İyi ki böyle yapmışız. Burası gün batımında harika bir yer. Kiliseden çıktığımızda gün batımı eşliğinde muhteşem Paris manzarası bizi bekliyordu.

Bana göre burada yapılması gereken iki şey var. İlki, kilisenin merdivenlerine oturup güzel şarkılar eşliğinde bu manzarayı izlemek. Bir taraftan çıplak gözle bakıp manzaranın tadını çıkarmayı istesem de bir yanım sürekli beni video ve fotoğraf çekmem için dürtüyordu. Bu kısa ana her ikisini de sığdırmaya çalıştım. 🙂

İkincisi ise kilisenin önünde bulunan fünikülerden manzarayı izleyerek aşağı inmek. (Fünikülerde de toplu taşıma için kullandığımız Navigo Decuoverte geçerli.) Burada fünikülerden aşağı inerken hissettiğim duygular Paris için olumlu izlenimimin en güçlü kaynağıdır. Aynı şekilde füniküleri yukarı çıkarken kullanmak daha kolayınıza gelecektir yani yokuş çıkmayı sevmeyenler için iyi bir seçenek. Biz gezerek çıktığımız için zor gelmedi. Yüksekten inerken gün batımında Paris’i seyretmek de oldukça romantik.
Fünikülerden indikten sonra önümüzdeki kalabalık sokağa (Rue de Steinkerque) girip gezinmeye başladık. Burada yürürken gelmeden not aldığım ünlü çikolatacı, Maison Georges Larnicol’a rastladık.

İçerisi buram buram çikolata kokuyordu. Çikolata severler bu dükkanı kaçırmasın. Çok çeşitli çikolataların olduğu bu harika dükkanda Notre Dame Katedrali’nin bile çikolatadan minyatürü bulunuyor. Neleri alacağımızı seçmemiz epey zamanımızı aldı. Seçtiklerimizin hepsi çok lezzetliydi, eminim diğerleri de çok iyiydi.
Jardin du Luxemburg (Lüksemburg Bahçesi)
Lüksemburg Bahçesi‘ne döneceğimiz gün kısa bir ziyaret yaptık. Hava çok yağmurlu olduğu için tam tadını alamasak da buranın güneşli bir gün de harika olacağına eminim. Bu bahçe, 1612’de Marie de Medici hükümdarlığı zamanında yapılmış. Bu büyük parkın içinde Medici Çeşmesi olarak bilinen yer de göz alıcı diyebilirim. Bahçenin ilk büyüklüğü 8 hektarken, 1630 yılında bu alan 30 hektara çıkarılmış. 1865 yılında Paris’in yeniden yapılanmasıyla birlikte bahçe, 15 hektarını kaybetmiş.

Vakit olsa ve hava durumu uygun olsa yorulana kadar burada gezmeyi tercih ederdim. Tüm çiçekler, ağaçlar, yeşillik alan ve havuz öyle güzel yerleştirilmiş ki insan gözünü kırpmadan bu doğayı izlemek istiyor. Parisliler bu bahçenin varlığından dolayı çok şanslılar. Bir tatil gününü burada geçirmek epey dinlendirici oluyordur.
Le Centre Pompidou – Le Marais
Le Marais oldukça hareketli ve tarihi bir bölge. Paris’in en popüler alışveriş bölgesi diye geçiyor. Küçük butikler, kafeler, kitapçılarla dolu bir yer burası. Size önerim, buradaki tüm küçük sokakları gezin, çok keyifli oluyor. Eğer alışveriş meraklısıysanız buradan eminim bir kaç şey alarak döneceksiniz. Hediyelik eşya ve giysiler için de orijinal seçenekler diğer yerlere göre epey fazlaydı. Başka yerlerde de bulabileceğimi düşündüğüm için beğenip almadığım takılar oldu, sonra oradakiler gibi bulamadım.
Pazar günü sabahın erken saatlerinde ve çok yağmurlu bir günde Lüksemburg Bahçesi’ne gelmemize rağmen koşu ve yürüyüş yapan kişi sayısı epey fazlaydı. Yağmur çamur demeden erken saatte kalabalık olmasına da çok şaşırdım. Paris’teyseniz güneşli bir günde burayı keşfetmeyi sakın atlamayın.
Nasıl giderim diyorsanız, buranın ulaşımı da diğer yerler gibi oldukça basit. Ben 10 numaralı metro hattının Odeon durağında inerek biraz yürüdüm ve ulaştım. Ama siz nokta atışı yapmak istiyorsanız, RER B’yi kullanarak Luxembourg durağında inebilirsiniz.
Le Marais’i gezerken kapısında oluşan kuyruktan dolayı fark ettiğimiz Le Centre Pompidou’nun kültür merkezi olduğunu içine girdikten sonra öğrendik. Giriş sırasındaki kuyruk o kadar fazlaydı ki bir turist refleksi olarak neresi olduğunu bilmediğim bu merkezin kapısında sıranın en sonuna geçerek beklemeye başladım. İçine girince hakkında bilgi alabildim. Burası hem müze hem kütüphane hem de çalışma alanı olarak kullanılıyor. Sanat tarihine düşkünseniz diğer müzelerden sonra buranın da aklınızda olmasını öneririm.
Paris’te edindiğim deneyimleri ve anılarımı sizinle iki bölüm halinde paylaştım. Avrupa içinde seyahat planınız varsa Paris harika bir şehir. Her sokağın tarih koktuğu bu şehrin herkesi kendine hayran bırakacağına eminim.
Yeni gönderilerden haberdar olmak için e-posta adresinizi “E-POSTA İLE BLOGU TAKİP ET” alanına girebilirsiniz.
süper bir yazı, çok güzel bilgiler edindim.teşekkürler:)
BeğenBeğen
Beğenmenize sevindim, umarım faydalı olur. çok teşekkürler 🙂
BeğenBeğen
Güzel bir yazı olmuş elinize sağlık. Bir trip cash programı kullanarak ne kadar bütçe Vs yaptığınızı da özetleyip ek veya görüntü olarak paylaşabilirseniz çok daha dikkat çekici olur. 👍👍
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim. 🙂 Önerinizi sevdim, tavsiye edebileceğiniz bir program var mı?
BeğenBeğen
Ben zoho expense kullanıyorum. IPhone varsa iexpense programı çok güzel. Android için expensify ve zoho öneririm
BeğenLiked by 1 kişi
Paris’e adım atar atmaz metro durağında eşimin cüzdanını çaldırdık. Gezimiz böyle kötü bir olayla başladığı için mi bilemiyorum ama Paris’e tekrar gitmem diyordum. Ama öyle güzel tavsiyeler var ki sanırım Paris tekrar listeye girecek 💗
BeğenLiked by 1 kişi
Böylesi kötü tecrübeye rağmen anılarımın güzel bir izlenim bırakmasına çok sevindim, teşekkür ederim ❤️🙏🏽
BeğenBeğen
Cok guzel yaziniz. Parise ikinci kez yazin gittim daha cok sevdim ve neden romatik sehir dediklerini cok iyi anladim.
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederim🙏🏽 her mevsimde bir başka olacağına eminim😌
BeğenLiked by 1 kişi
çok güzel bir yazı olmuş, gezmiş kadar oldum parisi 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim 🙏🏽 😊
BeğenLiked by 1 kişi
Çok merak ettiğim gitmek istediğim bir yerdi; inanılmaz istek duydum, artı ve eksileri ile anlatmanız çok güzel. Teşekkürler.
BeğenLiked by 1 kişi
Mutlaka gidin, Paris’im etkileyici bir gücü var😊 istek uyandırmama sevindim, teşekkürler🙏🏽
BeğenLiked by 1 kişi
Daha önce Paris’e gitmiş birisi olarak söylüyorum gerçekten çok güzel anlatmışsınız tebrikler şu an sanki tekrar Paris’te gibiyim
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkür ederim, böyle hissetmenize sevindim.🙏🏽😊
BeğenBeğen
Çok güzel anlatmışsınız Paris ‘i çok merak ettiğim ve gitmek istediğim bir yerdi.
BeğenLiked by 1 kişi
Umarım en yakın zamanda romantik sokaklarda en sevdiğinizle gezersiniz🌸 çok teşekkür ederim🙏🏽
BeğenLiked by 1 kişi
İnşallah Eşimle ve çocuklarımla gitmek istiyorum Teşekkürler 😊
BeğenLiked by 1 kişi
Keyifli olacağına eminim🙏🏽😊
BeğenLiked by 1 kişi
Notre Dame Katedrali’ni 2000 yılında Fransa’ya yaptığım gezide görmüştüm. Kulenin çan bölümüne kadar çıkmış ve yorgunluktan ölecektim. O zaman kuleye çıkmak için para ödenmiyordu. Yandığına üzüldüm. Özel bir mimariydi. Yazık olmuş.
BeğenLiked by 1 kişi