Japonya’da binlerce km dolaştık, ancak gezdiğimiz yerlerin denizde bir kum tanesi olduğunun farkındayız.
Seyahatlerimizde genellikle yürüyerek gezmeyi tercih ederiz. Otel çevresinden başlayarak çemberi genişletiriz. Ancak Tokyo hem büyüklüğü hem de mevsim hava koşullarından dolayı yürümeye elverişli değildi. Sınırsız metro biletinden dolayı metro, bir yerden bir yere gitmemizde ilk aklımıza gelen seçenek oldu. Buna rağmen Tokyo’daki 4 günde yürüyerek 60 km mesafe katetmişiz.
Ortalamamızın altında olan yürüyüş mesafemizi Kansai bölgesinde biraz yukarı çekerek 4 günde 80 km yürüdük. Yürüyerek şehri daha iyi tanıdığımızı düşünüyoruz ve ara sokaklarda ilginç yerler arıyoruz.
İşte Görülmeye Değer Yerler Ülkesinde Gezebildiklerimiz!
- Asakusa Sensoji Tapınağı
- Shibuya
- Hachiko Heykeli
- Tokyo Hükümet Binası
- Meiji Park ve Meiji Tapınağı
- Akihabara
- Harajuku
- Tsukiji Balık Pazarı
- Sumida Nehri
- Tokyo’da Festival
Çok uzun bir yoldan uzun süreli beklemeler ile geldiğimiz için akşam saatlerinde vardığımız hostelimizde hemen yatıp uyuduk. Uzun bir uykunun sonrasında yeni bir güne uyandık. Neredeyse 4 aydır hayalini kurduğumuz yerdeydik, her anı güzel değerlendirmeliydik.
Erken kalkıp hemen kendimizi sokağa attık, bu sırada saat henüz 07.30’du. Sabahın çok erken bir vakti olmasına karşın nasıl sıcak ve nemli olduğunu ifade etmem güç olabilir, telefonumda nem oranı %90’dan hiç düşmedi. Tokyo’daki ilk durağımız Sensoji Tapınağı.
Asakusa Sensoji Tapınağı
Sensoji Tapınağı (Asakusa Kannon Tapınağı olarak da biliniyor), Asakusa’da yer alan bir Budist tapınağıdır. Tokyo’nun en eski ve en popüleri olan bu tapınak oldukça ihtişamlı ve renkli.

Sensoji Tapınağı’na gelen her turist gibi bize de dilek kutularına gidip dilek çektik. Bunun için önce içi uzun çubuklarla dolu olan silindir bir kutuyu sallıyorsunuz, çubukların üzerinde önünüzde bulunan çekmecelerin numaraları yazıyor. Silindirin altında küçük bir delik var, salladığınızda buradan düşen çubuğun üzerinde yazan rakamı çekmeceler üzerinde bulup falınıza bakıyorsunuz. Bizim için rakam bulmak epey zor oldu. Bu esnada imdadımıza yetişen Japon çekmecemizi bulmamıza yardım etti. Çıkan dileğimiz ‘Regular Fortune’, kağıdın üzerinde İngilizce de yazdığı için sıkıntı yaşamadık. Kötü çıkmamasına sevinerek ayrıldık. 🙂 Bolca Budist heykellerle ve ihtişamlı tapınak görüntüsü ile fotoğraf çektirdik.

Buradan çıkınca yol sizi alışveriş standlarının sıralandığı Nakamise’ye götürüyor. Burada kimono, Japon takunyaları, magnetler, yeşil çaylı ürünler ve daha yüzlerce çeşit hediyelik eşya bulabilirsiniz. Turistik eşyaların satıldığı bu pazarda yiyecek içecek bulmak da mümkün. Ben her yerde satılan ‘kibi dango’ tatlısını denedim, tadını çok sevdiğim için bitirdikten sonra dönüp bir tane daha aldım.
Shibuya
Shibuya, Tokyo’nun en hareketli meydanlarından biri. Dünyanın en kalabalık yaya geçidine sahip, yoğun saatlerde tek seferde 2500 kişi yolun karşısına geçiyor. Günde ortalama 1 milyon kişi ‘Shibuya Crossing’den geçiyor bu sebeple oldukça turist çeken bir bölge. Yayalar için yeşil ışık yandığı anda düz ve çapraz yaya geçidinde insan seli yaşanıyor. Yolun kenarı bu anları görüntüye alan insanlarla dolu. Ayrıca bu görüntüye sahip olunacak en iyi yer meydanda köşede bulunan Starbucks. Buranın üst katına çıkarsanız bu görüntüyü kahve eşliğinde de seyredebilirsiniz.

Shibuya’nın gündüzü de gecesi de çok kalabalık. Ama güvensizlikle ilgili bir şüphe asla duymadık. Büyük mağazalar, butikler, restoranlar ve izakayalar ile dolu gösterişli bir meydan.
Hachiko Heykeli
Shibuya’ya gelip Hachiko Heykeli’ni görmeden gidilemez. Biz de her turist gibi heykelin yanına gidip fotoğraf çektirenler arasında sıramızı aldık.
Hachiko heykelinin öyküsünü belki bilenleriniz vardır. Ben Japonya’ya gitmeden önce araştırırken öğrenmiştim. Hüzünlü bir hikaye bu. Sahibi ile Akita cinsi bir köpeğin sadakat dolu öyküsüdür.

Bilmek isteyenler için kısaca özetleyeceğim. Tokyo Üniversitesi’nde çalışan Profesör Ueno, akita cinsi bir köpek yavrusu edinir. İsmini de Hachiko koyar. Hachiko her sabah profesörü Shibuya istasyonuna kadar uğurlar ve akşam dönüşünde de sahibi yine aynı yerde karşılar. Bir gün Profesör kalp krizi geçirir ve hayatını kaybeder. Fakat Hachiko her gün olduğu gibi o gün de sahibini bekler. Ertesi gün yine aynı saatte bekler, fakat profesör yine gelmez. Hachiko sonsuz bir sadakatle ertesi günlerde de Profesörü beklemeye devam eder. Onu tanıyan istasyon görevlileri Hachiko’yu besler ve korurlar. Bir süre sonra Hachiko’nun hikayesi tüm Japonya’da duyulur, Shibuya istasyonu onu görmeye ve beslemeye gelen insanlarla dolar. 9 yıl kadar devam eden bu bekleyiş Hachiko’nun ölümüyle son bulur. Ülkede bir gün yas ilan edilir ve istasyonun önüne bronzdan bir Hachiko Heykeli dikilir.
Ancak ülke İkinci Dünya Savaşı’na girdiğinde orduya cephane üretmek için tüm metaller kullanılır ve Hachiko’nun heykeli de Japon ordusuna cephanelik olur.
Savaş bittikten ve ülke toparlanmaya başladıktan sonra tekrar Hachiko Heykeli Shibuya istasyonuna dikilir ve o zamandan itibaren Tokyo’nun en yoğun buluşma noktası olur.
Hachiko’nun bir de filmi de var, adı Hachiko: A Dog’s Tale. Dram sevenler için harika bir film. Ben Japonya dönüşünde izlemiştim (keşke gitmeden izleseydim), izlerken de epey ağlamıştım. Evinde köpekle yaşayanlar, özellikle size söylüyorum, aman dikkat! İzlerken yanınıza bolca mendil alın.
Tokyo Hükümet Binası
Shinjuku bölgesinde yer alan bu bina 48 katlı ve Tokyo’yu 360 derece görebileceğimiz birkaç yerden biri. Skytree ve Tokyo Tower da diğerleri. Fakat buranın ücretsiz ve daha az kalabalık olması tercih sebebimiz oldu.

Binadan içeri girince kısa bir güvenlik kontrolünden geçip asansöre binmek için sıraya geçtik. Çok sıra beklemeden asansöre bindik. Asansöre bindikten 1 dakika sonra (belki 1 dakika dahi olmamıştır) 45.kattaydık. Ne zaman çıktık 202 metre yüksekliğe?

Tokyo manzarasını her açıdan görebileceğimiz bir alanda olduğumuz için her cepheden fotoğraf çektik. Ama hava çok kapalı olduğu için geniş bir alanı göremedik. Hatta buraya gelmeden önce hava açık olsaydı ümidimiz Fuji Dağı’nı görebilmekti ama manzara için yanlış bir gün seçmişiz. Manzaranın ve yüksekliğin tadını çıkardıktan sonra hediyelik eşyaların olduğu bölümde biraz zaman geçirip yine son sürat asansör ile aşağı indik.
Meiji Park ve Meiji Tapınağı
Biz seyahate çıktığımızda mutlaka gittiğimiz yerde geniş, güzel ve bozulmamış park arayışına gireriz. Londra’da gezdiğimiz parklar hala aklımda mesela. Tokyo’da da doğanın gücünü hissedebileceğiniz ve bu büyüye kapılabileceğiniz parklar var.

Hem tapınak hem de park gezmek için Meiji Park’ı seçtik. Geniş yürüyüş yolu, dokunulmamış ağaçlar, hava biraz kapalıydı, tam istediğimiz gibi bir doğaydı. Tabii ki nem oranının ve sıcaklığın düşük olduğu ve yürürken arada dinlenmek için oturabileceğimiz bir yerler isterdik. Gördüğümüz güzellikler ve işittiğimiz büyüleyici doğa sesi yorgunluğumuzu almaya yetti.
Gezintimizi tapınağa vararak sonlandırdık. Meiji Tapınağı, İmparator Meiji ve eşine adanmış bir Şinto tapınağıdır. Tapınakların Şinto mu Budist mi olduğunu anlayabilmek için birkaç ayrıntı mevcut. Şinto tapınakların girişinde Torii (kapı) bulunur, içeri girdiğinde arınma çeşmesi ile karşılaşırsınız, burada arınmak için eller ve ağız yıkanır. Tüm gelenlerin yaptığı gibi biz de geleneği bozmadan ellerimizi ve ağzımızı yıkadıktan sonra devam ettik. Bir bankta oturup soluklanırken geleneklere uygun hazırlanmış gelin ve damadın fotoğraf çekimlerine şahit olduk. Evlilik seremonilerine denk gelemesek de küçük bir çekimi görebilmek de güzeldi.

Şinto tapınaklarına özgü imgelerden bahsetmiştim, ‘Ema’ da bunlardan biri. Bu kısım ziyaretçilerin dileklerini tahta plakalara yazıp bıraktıkları yer. Bu dilekleri kamilerin gelip okuduklarına dair bir inanış var.
Tapınağın çıkışına doğru ilerlerken sake varillerinin sıralandığı bir bölümle karşılaştık. Bu varilleri ülkenin her yanından sake üreticilerinin imparator Meiji’ye saygı göstermek için gönderdiklerini öğrendik.

Akihabara
Biliyorsunuz, Japonya anılarımın kaybolmasını istemiyorum fakat Akihabara’yı hiçbir durumda unutacağımı sanmıyorum. 🙂
Burası Pachinko cenneti. Pachinko’yu ‘Genel İzlenimler’ bölümünde ayrıntılı anlattım. Japonların bu oyuna olan düşkünlükleri malum fakat Akihabara’da her yer, kocaman yüksek katlı binaların tamamı tüm katlarıyla oyun salonlarına ayrılmış vaziyette. Burada nasıl bir gelir var, bu nasıl bir piyasadır ve nasıl bir güçtür.
Bunun dışında tüm teknolojik aletleri bulabileceğiniz de bir yer. En yeni teknolojik ürünlerin bulunduğu bu yerin eskiden daha popüler olduğunu düşünüyoruz. Ürünlerin fiyatlarını Türkiye ile karşılaştırdığımızda hemen hemen aynı olduğu için bize pek cazip gelmedi.
Harajuku
Harajuku, lüks mağazaların, güzel butik ve kafelerin olduğu bir bölge. Arka sokakları gezdiğimizde evlerin yapısından ve uyumundan çok etkilenmiştim. Buraya dair hiç fotoğraf çekmemişim, sanırım o ana odaklanmışım.
Ana caddesi epey kalabalık olmasına rağmen karışık değildi tam tersi herkes sanki bir uyum içinde yürüyordu. Tokyo’da yaşasam burada oturmak isterdim ama tabii param Tokyo’nun en ucuz semtine bile yetmeyecektir. 🙂
Tsukiji Balık Pazarı
Tsukiji Balık Pazarı, Tokyo’yu araştırırken ilk öğrendiğim yerlerden biriydi. Tüm turistlerin aşkla bahsettiği mutlaka gidilmesi ve sabah saatlerinde en taze balıklarla yapılmış suşileriden yenmesi gereken bir alan. Hatta not defterime şöyle not düşmüşüm, ‘Şuşi, Suşi, Suşiyi burada ye.’
Büyük hayaller ile çok erken olmasa da sabah saatlerinde gittik. Turistlerin de katılabildiği açık artırma ile satış yapılan balık satışına katılmak artık mümkün olmuyormuş. Dedikleri gibi hem balık pazarı hem de suşi yapan çok fazla mekan vardı fakat benim et ve balık ürünlerinin çiğ kokularına olan fazla duyarlılığım sebebiyle burada suşi yiyemedik. Gidenlere tabii ki buraya gitmelerini tavsiye ediyorum, gidin ama siz suşiyi orada yiyin, benim içimde kaldı.
Bu arada suşiye merakı olanlar için Netflix‘in bir belgeselini tavsiye ederim, adı Jiro Dreams of Sushi. Belgesel, 85 yaşındaki Japon sushi ustası Jiro Ono’yu konu alıyor ve Tsukiji Balık Pazarı’ndan da görüntüler var. Japonların suşiye bakış açısını gözlemlemek için güzel bir belgesel.
Sumida Nehri
Sumida Nehri’ne Tokyo’daki son günümüzde gittik. Nehirden diğer tarafa geçtik fakat o tarafta gezecek pek bir yer bulamadığımız için geri döndük. Sıcaklık ve nem biraz düşük olsaydı belki nehir üzerinden geçtiğimiz anımızı bu yazıyı yazarken güzel hatırlayabilirdim fakat o günkü sıcaklıkta bugün bu hisleri maalesef taşıyamıyorum.
Tokyo’da Festival
Şanslıydık ki, bulunduğumuz tarihlerde Tokyo’da aynı gün 3 farklı festival vardı. Üçüne de yetiştik.
- Asakusa Samba Festivali
İlk olarak konakladığımız bölgede düzenlenen Asakusa Samba Festivali’ne katıldık. Son derece özenle hazırlanan her bir grup kendi sıraları geldiğinde belirlenen cadde boyunca tüm seyircilerin önünden gösterişli dans ve görüntüleriyle geçtiler. Coşkulu seyirciler olarak hepimiz gözümüzü ayırmadan grupları izledik. Biz diğer festivale de yetişebilmek için erken ayrıldık.

- Bon Odori Dans Festivali
Aynı gün içinde yetiştiğimiz ikinci festival, Bon Odori Dans Festivaliydi. Burada ise gruplar kendileri için hazırlanmış güzel bir sahne de Japon ezgilerinden oluşan müziklerle gösterilerini gerçekleştirdiler. Her yaş grubundan kişilerin yer aldığı bu gruplar kıyafetleri, figürleri ve uyumlarıyla büyülediler.

- Harakuju Super Yosakoi Dans Festivali
Üçüncü festival, Harakuju Super Yosakoi Dans Festivali. Harajuku bölgesinde düzenlenen bu festival izleyenlerin de katılımıyla görsel bir şölendi. Ortada yuvarlak bir sahne kurulu, çevresinde toplanan kalabalık ile birlikte danslar edildi.

Bu gösterileri de izledikten sonra yan taraftan yükselen muhteşem yemek kokularıyla iyice acıktık ve genişçe bir alanda kurulu yemek stantlarına yöneldik.
Japonya seyahatimin diğer bölümlerine ulaşmak için tıklayın.
Yeni gönderilerden haberdar olmak için e-posta adresinizi “E-POSTA İLE BLOGU TAKİP ET” alanına girebilirsiniz.
Hep böyle yerleri merak etmişimdir, acaba oraların kokusu nasıldır.?
https://akilliasistan.blogspot.com
BeğenLiked by 1 kişi